15 Haziran 2017 Perşembe
Blogger Günlüğü #4
Dördüncüsünü yayımladığım blogger günlüklerini seviyor musunuz bilmiyorum ama toplu bir paylaşım olduğu için şahsen pratik ve faydalı buluyorum. Benim niyetim “blogger günlüğü” adını verdiğim derleme paylaşımlara devam etmek yönünde ama okuyucunun tepkisine göre sonlandırabilirim de tabi.
4. blogger günlüğünde blog dünyasında karşılaştığım 4 adet harika yazı, 2 okuyucu sorusu, aldığım 2 mail, ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir haber ve çok faydalanacağız bir röportaj var. Keyifli okumalar…
Bir Soru (Emin): Bloggerde bir proje açmak istiyorum. Hedefim maksimum ayda 500 tl kazanmak.Sizce blogger le bunu yapabilir miyim? Adsense kazançlarında blogger ve ya özel hostingde wordpress de olmasında fiyat farkı var mı? Yani ben bloggerde çalışırsam adsense gelirim düşer mi? Adsensenin en fazla ban ettiği siteler Blogger siteleri olduğunu duydum. Efsane mi? Gerçek mi?
Bakü’den bir arkadaş sormuştu bu soruları. Ona verdiğim cevapları sizlerle de paylaşayım.
1. Projeden kastedilen nedir bilmiyorum ama Blogger alt yapısını ve blogspot domainini kullanan Blog Hocam çoğu zaman ayda bahsedilen tutarlarda kazanç sağlıyor. Mühim olan projenin Wordpress veya Blogger olması değil, kalitesi.
2. AdSense reklamlarında da aynı durum söz konusu. Önemli olan sitenin Blogger, Wordpress olması değil, reklamlara tıklanma sayısıdır.
3. Bilindiği gibi Blogger’da blog açmak ücretsiz ve çok kolay. Bu nedenle Blogger’da barındırılan blog sayısı ve AdSense başvuru sayısı çok fazla. Doğal olarak başvuruların reddedilme oranları da Blogger’da yüksek oluyor. Fakat bunun Blogger veya Wordpress ile ilgisi yok.
Kısacası her şey içeriğinizin kalitesi ile doğru orantılı. İyi, kaliteli, hedef kitleyi yakalayan, özgün içerikler üretirsen kazanma şansın da o denli yüksek olur.
Bir Rica (Maksut): Blogumda misafir yazarlık bölümünü aktif hale getirdim ve sizden isteğim zaman ayırırsanız bloguma misafir yazar olmanız.
Maksut Bey’den bu mesajı adeta yaramı deşti. Blog Hocam’ın ilk birkaç yılında network kurmak ve blogu geliştirmek amaçlı çok sayıda içerik oluşturuyor ve bu içeriklerle diğer bloglara misafir oluyordum. Üstelik misafir yazı olarak oluşturduğum içeriklere en az kendi bloguma oluşturduklarım kadar özen gösteriyor, saatlerimi/günlerimi harcıyordum. Tıpkı Maksut Bey gibi bloguna misafir olmamı isteyen arkadaşları kırmıyor, içeriklerimi onlara gönderiyordum. Sonra ne mi oluyordu? Ya blog kapanmış, ya yazı silinmiş, ya domain süresi dolmuş vs. Benim emeklerim çöp…
Bu nedenle misafir olacağım blog konusunda çok seçici davranıyorum. En az 1 yıldır yayında ve aktif olan bloglara misafir olmayı tercih ediyorum. Burada Maksut Bey’in blogundan bağımsız konuştuğumu belirteyim. Sizlere de misafir olacağınız blog konusunda seçici davranmanızı öneririm.
Bir Mail (FotoJet): Blog yazmanın pek çok avantajının ve getirisinin olduğundan defalarca bahsettik. Yine Blog Hocam sayesinde tarafıma ulaşan fırsatlardan birini size göstermek istiyorum.
Bu görmüş olduğunuz ekran görüntüsü benim mail kutumdan. Fotojet fotoğraf düzenleme aracının ekibinden Cecilia isimli arkadaş benzer araçları tanıttığım bir yazım sayesinde bana ulaşarak bu maili yazmış. Mailde Fotojet’i denemem ve görüşlerimi blogumda yazmam istenmiş. Aracı tüm özellikleri ile deneyebilmem için de bana premium account açacaklarını belirtmişler.
İşte blogunuz size böyle bağlantılar kurma imkanı verir. Blogunuzu sevin, ciddiye alın, özen gösterin.
Bir Soru (Adem): Hem otomobil alanında uzmanlaşmış biri olarak hem de kişisel gelişim alanında uzmanlaşmış birisi olarak bu her iki alanı tek bir blogda paylaşsam iki farklı içerik olarak dezavantajım olur mu?
Ben her zaman niş blog kavramını tercih etmişimdir. Hem yazar, hem de okur açısından tek bir konuya yönelmek daha avantajlı. Otomobille ilgilenen birinin Google aramalarından bir içeriğinize ulaştığını ve çok beğenerek takip ettiğini düşünün. O vatandaş bir gün bir bakmış takip ettiği otomobil blogunda yeni bir yazı var ama konusunun otomobillerle uzaktan yakından ilgisi yok. Muhtemelen o dakika blogunuzu takip etmekten vazgeçecektir.
Oysa iki farklı konu için iki ayrı blog, iki farklı kitle, iki farklı uzmanlık alanı çok daha avantajlıdır . Maddi açıdan bakıyorsanız getirisi de daha yüksektir.
Bir Yazı (Blog Kazançları): Bünyamin Kapıcıoğlu blogunda blog yazarak para kazanmak ile ilgili detaylı bir yazı yazmış. Yazısında şu sorulara cevap vermiş:
- Ben de blog yazabilir miyim? Herkes blog yazabilir mi?
- Blog yazmaya başlamak için ne yapmalıyım?
- Blogger olduğumda nasıl ve nereden para kazanmaya başlarım?
- Para kazanmayı başarırsam ne kadar kazanabilirim?
- Diğer bloggerlar ne kadar kazanıyor? Bu işin ortalaması nedir?
Yazıdaki kazançlar bölümünde “Günde 1.000-3.000 kişinin ziyaret ettiği blog sitesi ayda 1.000-2.000 TL arasında gelir elde edebilir.” Blog Hocam’ın günlük ziyaretçi sayısı bu aralıkta. Peki o kadar kadar kazandırıyor mu? Hayır. Ama daha fazla kazandırma potansiyeli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü gelen reklam teklifleri Blog Hocam’ın konusu ile çok alakasız olduğu için %90’ını reddediyorum.
Bir Röportaj (Funda Güleç): Evren Soyuçok’un blogunda okuduğum bir röportajı sizlerle paylaşmak istiyorum. Küçük İşletmeler İçin Sosyal Medya kitabının yazarı, ünlü Blogger Funda Güleç ile yapılan röportajda bizler için harika detaylar mevcut. Röportajdan öne çıkanlar kısaca şöyle:
- Kendinizi tanımıyorsanız, ne yapmak istediğinize karar veremiyorsanız blog yazmaya kişisel blogla başlayın. Ama kişisel olarak insanlar seni bir yere kadar ilgi çekici bulabilir.
- Bir blog yazarına en fazla fayda getirecek mecra Twitter’dır, Google Plus’tır. Çünkü orada kendi gündemini yaratabilirsin, bir gündeme dahil olabilirsin ve içeriğini pek çok türde insanların okumasını, linkine tıklamasını sağlayabilirsin.
- Trendler geçip gider içerikler hep kalır ve o içeriğe ne zaman ihtiyaç duyulacağını asla bilemezsin. Beş sene sonra da ihtiyaç duyabilir. Peki ya iki sene sonra YouTube videoları seyredilmezse ne olacak? Bir şey yapabilir misin, yapamazsın? O zaman orada ürettiğin içerik de çöp olacak.
- Blog yazarı bir şeyi yazmadan önce araştırır, toplumsal bir değer yaratır. Doğru bir bilgi sunmak adına araştırır, inceler ondan sonra yazar. Onu okuyan kişiler gelişir, alır bir üst seviyeye birilerine söyler onu da geliştirir. Bence blog yazarları güçlerinin farkında değiller. Bir iki yazar, bir yazı birbirini tetikleyebilir, dev bir güç olabilir.
- Google’ın bizden istediği şeyler, fazla ve gereksiz değil. Blog yazarları “SEO’ya göre yazmam” diyorsa şapkasını çıkarıp biraz düşünsün. SEO dediğin şey, makine yazmış gibi içerik yazmak değildir.
- Blog yazarları bin kelimeden az yazmasınlar çünkü algoritmalar değişti. Yapay zeka ne kadar bol kelime tararsa o kadar önemli. Düzenli yazsınlar.
Bir Haber (Instagram Zengini): Geçtiğimiz günlerde Business Insider’da bir haber okudum. Instagram’da 2,4 milyon takipçisi bulunan @DoYouTravel hesabının sahibi Avustralya’lı genç çift Instagram hesaplarında fotoğraf paylaşmak için inanılmaz ücretler alıyormuş. Haberde çiftin fotoğraf paylaşmak için minimum 3.000$ talep ettiği ve bir keresinde sadece tek bir paylaşım için 9.000$ aldıkları yazıyor. Türkiye’de de mutlaka vardır böyle hesaplar ama post başına bu kadar alırlar mı bilmiyorum. Harika değil mi? Dünyanın en güzel lokasyonlarında geziyorsunuz, konaklıyorsunuz, yiyor-içiyorsunuz ve para ödemek yerine üstüne para alıyorsunuz. Haberin detaylarını okumak için buraya bakabilirsiniz.
Bir Yazı (Kurumsal Bloglar): Son yıllarda markaların ve kurumların kendi bloglarını açtıklarını biliyoruz. Bazıları bloglarını bünyesindeki çalışanlarına yazdırırken, bazıları dışarıdan bu hizmeti satın alıyor. Peki şirketler kurumsal bloglarına ne kadar özen gösteriyor? Funda Güleç Digital Age için yazdığı yazıda kurumsal blogların karnesini çıkarmış, Türkiye’deki kurumsal blogların işlev ve yapılarını değerlendirmiş. Okumanızı öneririm.
Bir Yazı ( Yazım Yanlışları): Zaman zaman eski yazılarımı okuduğumda kendime hem şaşırıyor hem de çok kızıyorum. Birkaç yıldır kafayı yazım yanlışlarına takmış durumdayım. Hem kendi yazdığım, hem de okuduğum yazılarda yazım yanlışlarına, imla hatalarına katlanamaz bir hale geldim. Eski yazılarımda kendime kızmamın nedeni de işte bu.
Her bloggerın kendine has bir anlatım dili, hitap şekli var. Buna diyecek sözüm yok. Ama hitap şekli ne olursa olsun yazım kurallarına dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle genç arkadaşlar bu şekilde yanlış yazdıkça bunu alışkanlık haline getiriyor ve ilerleyen hayatlarında sıkıntı yaşayabiliyorlar.
Mustafa Sönmez’in konu ile ilgili yazdığı yazıyı görünce paylaşma gereği hissettim. Yazılarınızı yazarken TDK’yı referans almanızı önermekle birlikte Mustafa’nın emek harcayarak yazdığı bu yazıyı okumanızda fayda var. Bakın bakalım doğru bildiğiniz yanlışlar var mı?
Bir Yazı (Blog Etkileşimi): Yeni keşfettiğim bir blog ve o blogda okuduğum yazılardan birinden bahsetmek istiyorum. Engin Ergin isimli arkadaşın bloguna nasıl denk geldim bilmiyorum ama iyi ki denk gelmişim. Yazılarına bayıldım! Blog yazarlarını ilgilendiren şu yazısında ise gerçekten düşüncelerimi bire bir yansıtmış. Yazının tamamını okumanızı önermekle birlikte öne çıkan birkaç cümleyi paylaşmak isterim:
- Bazı yorumlar eştir, dosttur; samimi ve gerçek.
- Bir bloga yorum yazarken karşımdakiyle yüz yüze geldiğim zaman vereceğim değeri göstermeye çalışırım.
- Yorum yapmak veya eleştirmek karşımızdakine zaman ayırmaktır.
Dördüncü blogger günlüğünde sizlerle paylaşacaklarım şimdilik bu kadar. Henüz okumayanlar için daha önce yayımladığım blogger günlüklerinin linklerini hemen vereyim:
Blogger Günlüğü 1 – 2 – 3
Önümüzdeki blogger günlüklerinde paylaşmamı istediğiniz yazılar, linkler, haberler, sorular vs varsa iletişim formunu kullanarak mesaj gönderebilir veya sosyal medya hesaplarımdan iletebilirsiniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder